Değişimlerim

Uncategorized kategorisinde yayınlandı

Avucunuzdaki kelebek

Uncategorized kategorisinde yayınlandı

Bağımlılığın kimyasal tabanı

Uncategorized kategorisinde yayınlandı

Eğitim ile ilgili film-kitap tavsiyelerim

Uncategorized kategorisinde yayınlandı

En önemli bedensel sinyaller

Uncategorized kategorisinde yayınlandı

Bana iyi gelen şeyler

Uncategorized kategorisinde yayınlandı

KENDİNİ BUL- MEDİTASYONLA

Uncategorized kategorisinde yayınlandı

Kişilik Özellikleri Nelerdir

Kişiliğin ele alınışında her insanın tek ve biricik olduğu gerçeğini
her zaman akılda tutmak gerekir. Bununla birlikte, bir kişilik tipolojisi
yapmak da olanaklıdır. Nitekim, yaşlı kişileri inceleyen gerontologlar
belirli kişilik tipleri saptamaktadırlar.

Reichard, Livson ve Peterson 55-84 yaşları arasındaki 87 erkeği
inceleyerek belli başlı kişilik tiplerini ortaya çıkarmışlardır. İyi uyum
sağlamış olanlar “olgun”, “salıncaklı sandalyeli” ve “zırhlı”
kategorilerinde, daha az uyum sağlamış olanlar ise “kızgın” ve “kendinden
nefret eden” kategorilerinde sınırlanmışlardır. “Olgun” tip yaşamdan zevk
alır, kendini kabul eder, etkinliklerinde ve başkalarıyla ilişkilerinde
doyum arar, geçmişte olanlara yazıklanmadan içinde bulunduğu durumda
en iyisini yapmaya çalışır. “Salıncaklı sandalyeli” tip de yaşlılık
yıllarında başarılıdır, ancak yaşama olgun gruptan daha edilgin
bir biçimde yaklaşır, emekli olduğuna ve sorumluluktan kurtulduğuna
sevinir. “Zırhlı” tip yaşlanmanın sonuçlarından korkar, bu konuyla
yüzleşmekten kaçar, duygularını denetim altında tutar; mutlu göründüğü
için yaşlanmada kısmen başarılı sayılır. “Kızgın” tip, kendi kendisiyle
barışık olmayan, yaşlandığına kızan ve ölümden korkan tiptir.
“Kendinden nefret eden” tip yaşlanmanın sonuçlarına bozulan, gündelik
sorunlarda kendini kınayan, ölümü kendi sefilliğinden kurtuluş
gibi gören tiptir.

Yaşlılıktaki kişilik tiplerini açıklayan bir başka araştırmada
yukardakilere benzer dört yaşlı tipi bulunmuştur. Neugarten’in bu
araştırması kişiliği “yaşam doyumu” ve “etkinlik düzeyi” ile ilişkisi içinde
ele almaktadır. Denekler 70-79 yaşlarında 59 erkek ve kadından oluşmaktadır.
Tipler, “bütünleşmiş”, “zırhlı-savunmacı”, “edilgin-bağımlı”
ve “bütünleşmemiş” kategorilerinde toplanmaktadır.

Bütünleşmiş kişilikler, egoları yeterli, bilişsel yetenekleri tam,
yaşam doyumları yüksek, iç yaşamları görece karmaşık kişilerdir. Bu
kişiliklerde üç tip ayırt edilir: 1) “Yeniden örgütleyici”ler sürekli
etkinlik içindedirler ve yaşamlarını eski etkinliklerin yerine yenilerini
koyarak yeniden düzenlerler. 2) “Odaklanmış” kişiler, birincilerin aksine,
enerjilerini bir ya da iki rolde yoğunlaştıran kişilerdir, 3) “Kopmuş”
kişiler, düşük bir etkinlik düzeyi göstermeleriyle ilk iki kişilikten
ayrılırlar ve kendi dünyalarına çekilmiş olarak yaşarlar.

Zırhlı-savunmacı kişilikler çabacı başarı güdüleriyle ve genellikle
sakınımlı duygularıyla belirlenir. Bu kişilikler iki tipe ayrılırlar: 1)
“Sebatlı” model, orta yaş yaşam biçimini ve etkinliklerini olanak ölçüsünde
koruyan ve sürdüren tiptir. Etkinlik düzeyi yüksek ya da orta,
yaşam doyumu fazladır. 2) “Daralmış” tip, yaşlılık tehdidine karşı toplumsal
ilişkilerini sınırlayarak kendini savunmaya çalışır. Orta bir etkinlik
düzeyinin eşlik ettiği oldukça yüksek bir yaşam doyumuna sahiptir.

Edilgin-bağımlı kişilikler: 1) “Başvurucu-arayıcı” kişiliğin yüksek
düzeyde bağımlılık gereksinmesi vardır, olduğunca uzun süre bağlanacak
birini bulduğunda yaşamdan daha fazla hoşnut olur. 2) “Duygusuz”
kişilik görece edilgin ve kayıtsız bir yetişkinlik yaşar, yaşam
doyumu ortayla düşük arasındadır.

Bütünleşmemiş kişilikler yüksek derecede çözülmüş, örgütlenmemiş
bir yaşlılık örüntüsü gösterirler. Duygusal bozukluklar ve düşünce
süreçlerinde genel bir gerileme içeren psikolojik sorunları vardır. Hem
etkinlikleri hem de yaşam doyumları aşağı düzeydedir.

Daha önce de sözü edildiği gibi, Neugarten’e göre, insanlar yaşlandıkça
içşel düşünce ve duygulara dış etkenlerden daha fazla bağımlı
olmaya yönelmektedirler. Neugarten bu değişimi etkinlikten
edilginliğe geçiş olarak görmektedir. Dünyayı edilgin bir açıdan görmeye
başlayan yetişkinler dış dünyadan iç dünyaya geçmeye başlamaktadırlar.
Yetişkinlerin kendi iç dünyalarıyla uğraşmaları gitgide
artmakta, diğer insanlarla duygusal bağları da azalmaktadır. Bütün
bunlara karşın, eskiden kendilerini nasıl görüyorlarsa öyle görmeyi
sürdürmektedirler. Dolayısıyla, ileri yetişkinlikte benlik-kavramında
dramatik değişimlerden çok kararlılığın olduğu söylenebilir. Atchley’e
göre benlik-kavramındaki bu kararlılığın iki nedeni vardır: 1) Yaşlılar
başkalarından gelen tepkilere daha az, kendi iç ölçülerine daha fazla
bağımlıdırlar. 2) Yaşlılar değişime karşın kendilerini önceki rolleriyle
düşünmeyi sürdürürler (örneğin emeklilikten çok sonra da kendilerini
öğretmen, avukat, mühendis olarak düşünmektedirler). Benlik kavramının
kararlılığını koruma yeteneği, Liberman’a göre, ileri yetişkinlikteki
rol değişimlerine olumlu uyum sağlamakla ilişkilidir (Schiamberg
ve Smith, 1982).

Yaşlılıktaki kişilik konusuna gelişim görevleri açısından da bakılabilir.
Erikson’a göre umutsuzluğun karşıtı olan “ego bütünlüğü” ileri
yetişkinliğin olumlu niteliğidir. Başka yazarlar yaşlılığın gelişim görevi
olarak, başarılı alışkanlıkların sürdürülmesini, geçmişle bütünleşmeyi,
olgunluktan bilgeliğe geçişi, yaşlılıktaki olgunluk değişikliğini
kabul etmeyi, yaşamın sona ermesini onaylamayı, değişmiş idealler
edinmeyi vb. göstermektedirler. Önerilen görev ne olursa olsun,
yaşlılık yıllarının getirdiği değişimler genellikle ölüme hazırlanma
göreviyle ilgilidir. Öte yandan, yaşlılar, artan edilginliklerini ve
bağımlılıklarını, artık katılmacı olmaktan çok izleyici olmalarını, azalan
güçlerinin sınırlarını kabul etmek göreviyle de karşı karşıyadırlar.
Dürtülerinin gücündeki değişimleri kabul etmek de bir başka gelişim
görevidir. Yaşlı kişiler merkezi sinir sistemindeki bazı gerilemeleri, yeni
bilgiler edinmedeki güçlükleri kabul etmek zorundadırlar.

Bazen yaşlıların bu dönemin gelişim görevlerine karşı çıktıkları
da görülür. Azalan fiziksel ve zihinsel yeteneklerine karşın istemlerini
değiştirmeyi reddedebilir, sınırlılıklarının artışını yadsıyabilir ve bunun
için de savunma mekanizmalarına başvurabilirler. Bunun tersi bir
tutumla, yaşlılığa bağlı fiziksel ve zihinsel düşüşe abartmalı bir biçimde
zamanından önce teslim olma ve kendini kaptırma eğilimi de söz konusu
olabilir.

Yaşlıların kişiliği konusunda merak edilen en önemli konulardan
biri de, onların yaşla birlikte daha tutucu ve huysuz olup olmadıklarıdır.
Bazı araştırmalar yaşlıların yaşlandıkça özsaygılarında ve
yaşam doyumlarında önemli bir değişim olmadığını göstermektedir;
yaşlıların özsaygısı gençlerinki kadar yüksek bulunmaktadır. Kimi
gelişim psikologları, yaşın çok küçük bir etkisi olduğunu, çünkü
yaşlıların kendilerini “yaşlı” hissetmediklerini düşünmektedirler.
Araştırmalar, yaşlıların çoğunun kendilerini gerçek yaşlarından daha
genç gördüğünü, yaklaşık üçte ikisinin kendini “orta yaşlı” ya da
“genç” olarak tanımladığını ortaya koymaktadır (bk. Tablo. 23). Buna
göre, orta sınıf Amerikalıların kendi öznel duygularını, görünümlerini,
eylemlerini ve ilgilerini kendilerinden daha genç insanlarınkiyle bir
tuttukları anlaşılmaktadır. Yaşlılar kendilerini yaşlı görmeyi reddettikçe
yaşlılığa bağlanan olumsuz konumu da kabul etmek zorunda kalmamaktadırlar.
Özellikle hala yaşayan bir anababası olan yaşlı kişiler
kendilerini “en yaşlı” kuşaktan saymaktan kurtulmaktadırlar. Ancak,
bu görüşler üzerinde kültürün, toplumsal konumun, etnik grubun etkisi
olabilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşlıların çoğu çocuklarına
bağımlı duruma gelmekten korkmakta, böyle olanların yaşam
doyumu da düşme eğilimi göstermektedir. Buna karşılık, çocuklara
bağımlılığın başarılı bir yaşlılığın en iyi yolu olarak görüldüğü
Hindistan’da bu durum daha az önemlidir. Bununla birlikte, iki kültürde
genç yetişkinlerin yaşlıları nasıl gördükleri karşılaştırılınca
Amerikalıların Hintlilerden daha olumlu bir yaşlı kişi görüşüne sahip
oldukları ortaya çıkmaktadır. Amerikalı genç yetişkinler yaşlıları
Hintli genç yetişkinlerden daha fazla seviyorlar ve onları daha az
eleştirici ve zorlayıcı buluyorlar (Hoffman ve ark., 1994).

Bekir Onur – Gelişim Psikolojisi’nden alıntıdır.

Tagged with: , ,
psikoloji kategorisinde yayınlandı

Konfüçyüs ve Komuşuluk Üzerine

I – Üstat dedi ki: “Erdemli davranışlar, komşuluğu pek iyi kılar. Bir kimse erdemin egemen olduğu bir yerde kalmak istemezse, o kimse akıllı kabul edilebilir mi?”
II – Üstat dedi ki: “Erdemli olmayan kimseler, uzun zaman yoksulluğa, sıkıntıya ve eğlenceye karşı koyamazlar. Erdem, erdem içinde yer alır. Akıllı olanlar bunu ararlar.”
III – Üstat dedi ki: “İstenç, erdemin üzerine kurulursa nefret uyandırıcı davranışlar olmaz.”
IV – Üstat dedi ki: “Gerçekten erdemli olan bir kimse başkalarını sevebilir ya da onlardan nefret edebilir.”
V – Üstat dedi ki: “Zenginlik ve onur, herkesin istediği şeylerdir. Bunlar doğru bir yolda kazanılmazsa, pek çabuk yitirilir. Yoksulluk ve düşkünlük insanların nefret ettiği şeylerdir. İnsanlar dürüst davranmazlarsa, bunlardan kendilerini sıyırmalarının olanağı yoktur.”
– ” ‘Büyük ve üstün insan’ erdemden uzaklaşırsa, o iyi bir ün kazanabilir mi?”
– ” ‘Büyük ve üstün insan’, iki yemek arasında bile erdeme aykırı davranamaz. İvedi anlarında bile ondan ayrılmaz ve tehlikeli zamanlarında da onu bırakmaz.”
VI – Üstat dedi ki: “Erdemi seven birini henüz görmedim. Erdemden hoşlanmayan bir kimseden nefret edene daha raslamadım; erdemli bir kimse, bundan başka şeye değer vermez. Erdemli olmayandan nefret eden kimse, kendisine erdemsiz birinin yaklaşmasına engel olacak yolda erdemi yerine getirecektir.”
– “Bir kimse, bir gün gücünü erdem için kullanabilecek mi? Onun gücünün bu yolda yeterli olmadığını hiçbir zaman görmedim.”
– “Böyle bir olay olabilir; ama ben görmedim.”
VII – Üstat dedi ki: “İnsanların yanlışları, sınıflarının özelliğidir. Bir insanın yanlışını görmekle, onun erdemli olduğunu anlayabilirsiniz.”
VIII – Üstat dedi ki: “Bir kimse, sabahleyin ‘Tao’yu işitse, akşamleyin yazıklanmadan ölebilir.”
IX – Üstat dedi ki: “Taosu olan bir bilgin, kötü giysilerinden ve tatsız tuzsuz yemeklerinden dolayı utanç duyuyorsa, bu kimseye önem vermeye değmez.”
X – Üstat dedi ki: ” ‘Büyük ve üstün insan’ dünyada bir şeye karşı ne düşkünlük gösterir, ne de onu küçümser. O, doğru olan şeyi izler.”
XI – Üstat dedi ki: ” ‘Büyük ve üstün insan’ erdemi, küçük insansa rahatını düşünür. ‘Üstün insan’ yasalar konusunda kafasını çalıştırır; küçük insansa kendi çıkarını aramaya bakar.”
XII – Üstat dedi ki: “Hep kendi çıkarını göz önünde tutmaya çalışan kimse, pek çabuk düşman kazanır.”
XIII – Üstat dedi ki: “Ülke, toplum düzenlerine göre ve içtenlikle yönetilirse, bir karışıklık çıkabilir mi? Ülke içtenlikle yönetilirse, toplum kurallarına gerek kalır mı?”
XIV – Üstat dedi ki: “Yüksek bir konumda bulunmadığından dolayı telaşlanma. Asıl o konuma uygun olup olmayacağından dolayı endişe et.”
XV – Üstat dedi ki: “Shan, benim öğretim her yeri kapsar.” Öğrencisi Tsang yanıt verdi: “Evet.”
– Üstat dışarı çıktı. Öğrencileri birbirine sordu: “O, bu sözleriyle neyi anlatmak istedi?” Tsang şu yanıtı verdi: “Üstadımızın öğretisi bağlılık ve iyilikseverliği içine alır.”
XVI – Üstat dedi ki: ” ‘büyük ve üstün insan’ yalnızca doğruluğu, küçük insansa yalnızca çıkarını düşünür.”
XVII – Üstat dedi ki: “Değerli bir insan gördüğümüzde, onun gibi olmayı düşünmeliyiz. Değersiz bir kimseye rasladığımızdaysa, geri dönmeli ve kendimizi incelemeliyiz.”
XVIII – Üstat dedi ki: “Ailenize hizmet ederken eleştirilerinizde incelikli olmalısınız. Sözlerinize aldırış etmediklerini görseniz bile, daha çok saygılı olmayı sürdürün. Bu sizi yorsa bile, kızmayın.”
XIX – Üstat dedi ki: “Aileniz yaşıyorken uzak yerlere gitmeyin. Gitseniz bile belirli bir yeriniz olmalı.”
XX – Üstat dedi ki: “Bir kimse üç yıl babasının yolundan giderse, ona ‘Anaya babaya bağlı bir kimse’ denir.”
XXI – Üstat dedi ki: “Sevinç ve üzüntü anları için, ana ve babanın yaşı kesinlikle bilinmelidir.”
XXII – Üstat dedi ki: “Eski insanlar sözlerinde aşırılığa kaçmamışlardır; çünkü yaptıkları işlerde başarıya erişemeyeceklerinden korkmuşlardır.”
XXIII – Üstat dedi ki: ” ‘büyük ve üstün insan’ sözlerinde dikkatli, davranışlarında ağırbaşlı olmalıdır.”
XXIV – Üstat dedi ki: “Erdem olduğu yerde kalmamalı, komşuları da etkilemeli.”
XXV – Üstat dedi ki: “Sakıngan davranışlarda, pek az yanılgı olur.”
XXVI – Üstat dedi ki: “Hükümdara hizmet ederken, sürekli olarak ona yanlışını söylemek, o kimseyi gözden düşürür. Arkadaşlar arasında kırıcı sözler kullanmak, arkadaşlığın bozulmasına yol açar.”

Tagged with:
felsefe kategorisinde yayınlandı

Nazım Hikmet ve Memurlar- Sanatçı ve Devlet Adamı

Nazım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde tutsaklık günleri. Koğuş arkadaşlarını okumaya yazmaya yönlendiren Nazım, aynı zamanda cezaevi yönetimine de yardım etmektedir. Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: “Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?” der. Nazım’ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve:
“Demek Nazım sizsiniz.” der. Nazım’a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, “Gidebilirsiniz.” der.

Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:

“Ömer Hayyam adını duydunuz mu?” diye sorar.

Müfettiş hemen atılır: “Kim duymaz Hayyam’ı.”

Nazım: ”Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?” diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür;

“Görüyorsunuz sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanı’nı ve sizi kimse anımsamayacak.” der çıkar. Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım’ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur. Sahi, o dönemin Adalet Bakanı kimdi?

Tagged with: ,
öykü kategorisinde yayınlandı